Küçük kadınlar. 2 bölüm.
Dört genç kızın, Laurence ailesiyle tanışma dileği yakın bir zaman içinde gerçekleşti.
Jo, kitabını alıp tavan arasına çıkmıştı. Hem kitabını okuyor hem de masanın üstünde dolaşan arkadaşı minik faeyle ilgileniyordu.
Nefes nefese çatı katına giden merdivenleri çıkan Meg:
- Jo! Jo! diye seslendi. Davet edildik!
Gürültüden ürken küçük fare hemen ortadan kayboldu. Meg, kardeşinin yanına gelerek:
- Bak Jo! dedi. Gerçek bir davetiye bu... Bayan Gardiner bizi dnslı bir partiye çağırıyor. Annem de gitmemizde bir sorun olmadığını söyledi.
Meg, yüzünde büyük bir gülümsemeyle davetiyeyi Jo'nun bornuna doğru salladı.
Jo, surat asarak:
- Giyecek bir şeyimiz yok ki, dedi. Gece elbisemin yandığını biliyorsun.
Gerçekten de kısa bir zaman önce ocata sırtını ısıtırken, kaza eseri Jo'nun gece elbisesinin arkası yanmıştı.
Meg iyimser bir tavırla:
- Eğer sürekli oturursan, elbisenin arkasının yanık olduğunu kimse anlamız, dedi.
- Eldivenim de çok eski.
Meg bunu unutmuştu. Ona hak veren üzgün bir sesle:
- Eldivensiz, baloya gidilmez, dedi.
Jo, mağrur bir tavırla:
- Zaten baloya gitmeyi düşünmüyordum, dedi. Koşmayı, oynmayı tercıh ederim.
Meg:
- Artık çocuk değilsin, diye itiraz etti. On beş yaşındasın ve zarif bir genç kız gibi hareket etmek zorundasın. Eldivenlerimden birini sana veririm. Annem de bana kurdelesini ve incili yaka iğnesini verecek.
Bu konuşmadan sonra Jo da ikna oldu.
Meg, Bayan Gardiner'e daveti kabul ettiklerini bildirmişti. Hazırlanmakiçin sadece birkaç saat kalmıştı. Kızlar telaş içinde evde koşturup duruyorlardı. Bu kargaşa içinde birbirlerine de yardım ediyorlardı.
Meg saçına kâkül yapmak istedi. Jo a ona yardım etmeye başladı. Meg'in saçlarını ıslattı, kâıtlarla sardıktan sonra da kızgın bir saç maşasıyla şekil vermeye çalıştı.
Beth, odaya girdi, başını hafifçe yukarı kaldırdı ve sağa sola çevirdi.
- Burada tuhaf bir koku var, dedi.
Kendini kuaförlük havasına kaptıran Jo:
- Kuruyan saçların kokusu, diye yanıt verdi.
Bunları söylerken kızgın saç maşasını geri çekti. Çekmesiyle masanın üzerine yanmış kâğıt parçalarıyla saç tutamlarının düşmesi bir oldu. "Şimdi dünyanın en güzel kâkülünü göreceksiniz!" demeye hazırlanan Jo, kavrulmuş saç ve yanık kâğıt parçalarını görünce birden afalladı.
Meg, ağlamaklı bir sesle:
- Eyvah! diye bağırdı. Saçlarım! Mahvoldum! Baloya bu durumda asla gidemem!
Jo da ağlamak üzereydi. Kavruk saç paralarına umutsuzca göz gezdirip:
- Ne kadar da beceriksizim! diye bağırdı. Maşanın bu kadar sıcak olduğunu fark edemedim...
Amy, iyimser bir bir edayla:
- Saçlar o kadar da çok yanmamış, dedi. Geriye kalanları kıvırıp bir kurdeleyle bağlarsak, hiçbir şey anlaşılmaz. Ayrıca bunun son moda bir saç modeli olduğunu da söylemeliyim. Saçlarını bu tarza şekillendirmiş pek çok genç kız gördüm.
Meg, Jo'nun kendisinden daha çok üzülmüş olduğune anladı. Onu teselli etek için:
- Amy haklı bence, dedi. Buna o kadar da üzülmeyelim. Saçım kısa zamanda uzayacaktır.
Bu olaydan sonra tüm aile el birliğiyle Jo ve Meg'in hazırlanmasına yardım etti. Artık balo için hazırdılar. Kıyafetleri çok sade ama çok da hoş olmuştu. Meg, gri tuvaleti ve üstündeki mavi kadife emeriyle çok gözüküyordu. Jo'nun elbisesi de kahverengiydi ve her zamankinden çok daha göz alıcı olmuştu. Saç stilleri de çok şıktı.
Bayan March, iki kızına kapıya kadar eşlik etti. Ayrılacakları zaman:
- İyi eğlenceler, dedi. Saat tam on birde sizi almak içn Hannah gelecek, haberiniz olsun.
Meg ve Jo uzaklaşırken anneleri aniden bir şey hatırladı ve onlara doğru seslendi:
- Kızlar, yanınızda mendiliniz var mı?
Jo gülerek:
- Evet tabii var anneciğim, dedi. Üstüne üstlük Meg, mendilini kolonyaladı.
Bu konuşmadan sonra, iki kız kardeş gittikleri yöne doğru dımlarını sıklaştırdılar. Yolda Jo, Meg'e döndü:
- Bu tür davetler konusunda hiç tecrübem olmadığını biliyorsun, dedi. Eğer saçma ya da uygunsuz bir şey yaptığımı fark edecek olursan beni uyar, bir ıslık çalıver.
Meg bir kahkaha attı. Yavaş yavaş yürümeye devam ettiler. Balonun yapıldığı eve ulaştıklarında soluklanıp, boy aynasında görüntülerini tekrar gözden geçirdiler. Meg, Jo'ya:
- Elbisenin yanık kısmına sık sık bakmamaya çalış, yoksa herkesin dikkatini çekersin, dedi.
Jo, daha şimdiden gerilmişti. Sıkıntılı bir ifadeyle:
- Eğer olmadık bir şey yapacak olursam, bana göz kırp, dedi.
Meg, vestierdeki uşak duymasın diye sesini iice alçaltıp:
- Zarif ve kibar bir genç kız asla göz kırpmaz! diye yanıtladı. Eğer uygun olmayan bir tavrını görürsem, sadece kaşlarımı yukarıya kaldırırım...
Jo, bezgin bir suratla:
- Nelere dikkat etmem gerek? diye sordu.
Meg, ciddi bir ifade takınarak:
- Ayakta durduğun ya da oturduğun süreceen önemli şey dik durmak olacaktır, dedi. Sana takdim edilmeyen davetlilerin ellerini sıkmamalısın. Birisi sözü sana yöneltmediği sürece konuşmamalısın... Burada bekleyip saatlerce konuşamayız. Bir an önce içeriye girelim.
Bayan Gardiner onları nazikçe bir gülümsemeyle karşıladı. Yerlerini gösterme işini de büyük kızı Sallie'ye bıraktı. Meg, Sallie'yle daha önceden tanışıyrdu. Hemen sohbete başladılar.
Jo ilk defa böyle bir toplantıya katılıyordu. Kalabalığı görünce keyfi kaçmıştı. Konuşmaktan da pek hoşlanmadığı için, kalabalığın biraz uzağındaki koltuğa oturdu. Yakınında sohbet eden beş-altı delikanlı kış sporlarından bahsediyordu. yak sporuna bayılan Jo, hemen konuşulanlara kulak kabarttı. Dinlemek ona yetmedi, bu gençlerle arkadaşlık yapmak istiyordu. Bu fikrini Meg'e işaretle anlattı. Ama Meg hemen kaşlarını kaldırdı. Jo a kımıldamaya ve bu konuda ısrarcı olmaya cesaret edemedi.
Müzik başladı ve Meg'i dansa kaldırdılar. Ayakkabısı ayağını fena sıkıyordu, ama o hiçbir şey belli etmedi.
Bu arada Jo, kıvırcık saçlı bir oğlamanın kendisine yaklaştığını fark etti. Hç kimseye görünmeden dans edenleri seyretmek istiyordu. Bu yüzden hemen yalındaki perdenin ardına gizlendi.Ama ne yazık ki, en az kendisi kadar sıkılgan biri daha önce o yeri kapmıştı. Bu utangaç kişi, Bay Laurence'in torunu Laurie'den başkası değildi. Jo, onunla karşılaşınca, gizlenme yerini lk gelene bırakmaya karar vererek:
- Affedersiniz, dedi. Burada birisinin bulunduğunu hiç bilmiyordum.
Laurie, sevimli bir tavırla:
- İsterseniz kalabilirsiniz, dedi.
- Sizi rahatsız etmiş olmayayım...
- Hayır... Hayır... Rica ederim kalın... Hiç kimseyi tanımadığım için buraya saklandım.
- Ben de...
Jo ve Laurie bulundukları yerden dans edenleri seyretmeye devm ettiler ve eski iki dost gibi sohbete başladılar.
Jo'nun özgür tavrı ve gayet rahat konuşması, Laurie'nin utangaçlığını yok etti. Jo da Laurie'nin içten tavrı yüzünden elbisesindeki yanığı unutuverdi.
Laurie, yaşının küçük olmasına rağmen epeyce seyahat etme fırsatı bulmuştu. Yabancı ülkelerde gördüklerini anlatmaya başlayınca, aralarındaki samimiyet daha da güçlendi.
Laurie, konuşmaya devam etti:
- Tek akrabam büyükbabam. Birkaç yıl daha onunla beraber kalmak zorundayım. Daha sonra da üniversiteye gitmem gerekecek. On yedi yaşından önce üniversiteye kaydolmam imkânsız.
Jo:
- Keşke ben de üniversiteye gidebilsem, dedi. Ama sen bu fikri pek sevmemiş gibisin.
Laurie samimi bir ifadeyle:
- Gerçekten de sevmiyorum, dedi.
- Kaç yaşındasın?
- On altı.
- Aslında ne yapmak istiyorsun?
Laurie, hiç düşünmeden yanıt verdi:
- İtalya'da yaşamak ve dilediğim her şeyi yapabilmek istiyorum.
Jo, Laurie'ye neleri yapmaktan hoşlanacağını sormak üzereyken, delikanlının kaşlarını çattığını gördü. Sonra da konuyu değiştirmek istedi. Ama bir türlü uygun bir konu bulamadı.
Jo'nun durumunu hissedin Laurie:
- Dans edelim mi? diye sordu.
Hafifçe kızaran Jo:
- Dans edemem... diye kekeledi.
- Neden?
- Çünkü... şey...
Bir anlık duraklamadan sonra Jo utangaç bir ifadeyle:
Eğer kimseye söylemeyeceğine söz verirsen anlatırım, diye tamamladı sözünü.
Laurie ciddi bir tavırla:
- Söz veriyorum! dedi. Başkasına asla anlatmam.
Jo, bir anlık tereddütten sonra anlatmaya başladı:
- Evde ısınmak için, ocağa çok yaklaşıp sırtımı dönmek gibi bir alışkanlığım var. Bu yüzden giysilerimin çoğunun arkasını yaktım. Üstümdeki elbise de bu şekilde yandı. İyice örülmüş olmasına rağmen yanık eri epeyce belli oluyor. Bunun içn Meg hiç kimseyle dans etmememi tembihledi. Bu durum sana gülünç geliyor mu?
Jo, merakla Laurie'nin suratına baktı. Fakat çocuk hiç de gülmeye niyetligözükmüyordu. Son derece ciddi bir tutum takınarak:
- Bunun hiçbir önemi yok, dedi. Yandaki odada kimse yok. Orada rahatça dans edebiliriz.
Bitişikteki odaya geçip dansa başladılar. Jo, çok memnun olmuştu. Daha önce hiç bu kadar eğlenmemişti. Laurie çok güzel dans ediyordu.
Uzunca bir zaman sonra Meg göründü. Yüzü solmuştu. Hafifçe aksayarak yürüyordu.
- Bileğimi incittim, dedi. Ayakkabılarımdan birinin topuğu kırılınca, ayağımı burktum. Bu hâlde de yürüyemem. Eve nasıl döneceğiz?
Laurie, iki kardeşin rahatça konuşbilmesi için onları odada yalnız bırakmıştı. Meg ayakta duracak durumda bile değildi. Bileği çok acıyordu. Jo'nun yardımıyla iki kişilik kanepelerden birine uzandı.
Jo:
- Eve dönmek için bir araba bulmalıyız, dedi.
Meg ağlamaklı bir hâlde:
- Araba çok pahalıdır, diye yanıt verdi. Arabaların park ettikleri yer de çok uzakta. Bu karanlıkta oralara kadar gidip bir araba çağırmamınz da olanaksız gibi.
Jo kararlı bir şekilde:
- Ben gider bir araba getirilim! dedi. Yürüyerek eve dönebilecek durumda değilsin.
- Olmaz Jo! Hannah buraya gelinceye kadar dinlenirsem, belki bileğim iyileşir. Şu an herkes büfededir. Sen salona git. Hannah'ı bekle.
Jo, Meg'e üzüntüyle bakarak:
- Seni bu hâlde yalnız bırakamam! diye itiraz etti.
- İnat etme Jo! Salona git... Hem de bana sıcak bir çay getirirsen çok iyi gelir.
Jo sıcak çayın gerçekten de Meg'e iyi geleceğini düşündü ve söylenini yapmaya ikna oldu. Küçük odadan ayrıldı. Salona geçti. Salonun bir köşesinde ufak bir masanın üstünde çaydanlığı gördü. Bir fincan alarak çay doldurmak için hamle yaptı. Ama acele ettiği için, fincan elinden kaydı. Tüm elbise aşağıya kadar çay lekesi oldu. İyice paniğe kapılıp üstünü eldiveniyle slmeye kalkınca elbise ve eldiven büsbütün mahvoldu. Suratı çilek rengine dönen Jo, öfkeyle:
- Benden daha beceriksiz ve sakar bir kız olamaz! diye söylendi. Ne apmaya çalışsam hep yüzüme gözüme bulaştırıyorum!
Tam bu sırada oraya gelen Laurie, candan bir tavırla:
- Sana yardım etmeme izin verir misin? diye sordu.
Jo, bir kurtarıcı bulduğunamutlu olarak:
- Meg'e çay götürecektim! dedi. Bakar mısın, ne hâle geldim!
Laurie anlayışlı ve olgun bir yüz ifadesiyle:
- Çayı ablana benim götürmeme izin ve lütfen! diye önerdi.
Hemen sonra Jo'nun yanıt vermesini beklemeden, başka bir boş fincana çay doldurdu küçük odaya götürdü.
Birkaç dakika sonr odaya Hannah girdi. Hizmetciyi gören Meg hemen ayağa kalktı. Kalkar kalmaz da acıyla inledi. Jo'nun omuzuna ancak tutunabildi ve ağlamaya başladı.
Hannah genç kızın bu durumunu görünce kaşlarını çattı:
- Bu hâlde yürümen imkânsız! dedi.
Jo, evdeki hizmetçilerden irine araba bulmasını rica etmeyi düşünerek harekete geçtiğinde; Laurie kibar bir şekilde:
- Sizi arabamla evinize götürebilirim, dedi.
Jo, hemen itiraz etti:
- Daha çok erken, sen biraz dha burada kalmak isteyebilirsin...
Laurie kararlı bir ifadeyele:
- Ben daima erken dönerim! diye yanıt verdi. Zaten eviniz yolumun üzerinde...
Bu güzel teklif herkesi memnunetmişti. Meg, Jo'nun ve Hannah'ın koluna girdi. Birlikte ağır ağır ilerlediler. Laurie ise arabayı hazır etmek üzere önden gitti.
Meg arabaya rahatça yerleşti. İncinmiş ayağını karşı koltuğa uzattı. Aısı azaldı, yol boyunca keyfi yerindeydi.